29 Ağustos 2012

MASKELİ KUKLA



Kalabalık bir yerden geçiyorsunuz. Bir davet, eğlence, parti, konser... Flaşlar patlıyor gözünüze gözünüze. Makyajdan gerçek yüzleri görünmeyen o yapma insanlar. Ellerinde içkiler, adeta kendilerinden geçmişler... Çalan müziğe eşlik ediyorlar. Yaşanmış kötülükleri silmek için bağıra çağıra şarkı söylüyorlar. Gözleri hep etrafta olan maskeli insanları sevmiyorum. Yerine göre farklı farklı yüzler takan insanlar samimi değil.

Anlık haz peşinde olanlarla dolu her yer. Herkes anlık mutluluk peşinde. Sürekliliğini yitirmiş artık mutluluklar.Uzun soluklu mutlulukları yakalamak zor artık. Çünkü; sabır yok, saygı yok, anlayış yok, empati hiç yok...Asimile olmuş gençlik var artık. Bu gerçek! Geceleri mini eteklerle erkek peşinde koşanlar,istediğini alınca bir daha dönüp bakmayanlar. Aynı anda üç beş kişiyle beraber olanlar ve bunu marifet sayanlar...

Dans etmek, müzik dinlemek, arkadaşlarla iki kadeh içip eğlenmek güzel şey. Arada yapılmalı, kafa dağıtılmalı elbette. Ama kendi özgürlüğümüzün sınırlarını bilerek. Bazılarının özgürlük sınırlarını aşmayarak olmalı bu... Kimseyi incitmeye hakkımız yok. İncinmeyi de hiç kimse hak etmez. İnsan, duygularıyla var olan bir canlı. Ağda yaparak alınmaz ki duygular, sadece insan alışır. E buna da tecrübe denir. Kırıla kırıla sen de kırmayı öğrenirsin ya da kırılmamayı ve kırmamayı... Bu da bir tercih meselesidir.

Peki ya aşkını kadehlerde arayanlar? Bitince yere fırlatıp atanlar? Dışı başka içi başka olanlar? Nasıl ayırdımına varırız bu insanların? İnsanları tanımaktan, onlarla vakit geçirmekten başka çaremiz yok. Oynadığımız büyük bir kumar aslında. Gökkuşağı renklerinin milyonlarca tonu olan bu şehirde... İstanbul'da...Üstelik gökkuşağının bittiği yerde altın falan da yok.

Önce her şey güzel gelir gece hayatında. "Aaaa ne kadar eğlenceli, ne kadar renkli her yer... Herkes ne kadar samimi.." dersin. Bu bir yanılsamadır. Saatler ilerledikçe düşüncelerdeki rüya alemi kabusa dönüverir. Önce duygularını bırakırsın bu şehre. Sonra insanlara olan güvenini. Bir de bakmışsın "Tecrübeli insan" oluvermişsin. "Olgun" laşmışsın. Halbuki olgun meyvenin bir sonraki aşaması çürüme değil midir?

Aylin ALAGÖZ/ 2012


Hiç yorum yok: