28 Mart 2013

HER GÜNÜM BİR BOYAMA KİTABI



Renklendirmeye çalıştığım bir "kız" var içimde. Kimi zaman siyaha aşık kimi zaman doğanın cıvıl cıvıl renklerine. Bazen renksiz bazen de sade... Çocuksu ruhuna olgunluk katmaya çalışır her gün. Dünü, bugünü tecrübeler biriktirip "yarın" yaşayacağı hayatın sır kitabını renklendirerek geçer. Bambaşka hayatların içinde kendini bulmaya bahara kavuşmaya umutlu hala...

Zamansız yılların birinde susturulmuş bir çocuk yüzünde belirdim. Susmayı öğrettiler çünkü bize... Öyle büyüdük nedense... Tek sırdaşımız aklımızda beliren imgeler ve hayali masal kahramanları. Tek anlayanımız kendimiz. Yılların boyası ellerimize bulaşmış, e biraz kurumuş, bazıları da bayatlamış artık. Karışa karışa renkler içinden çıkılmaz bir yün yumağına dönmüş. Renkler zevk vermez olmuş. Olur olmaz her rengi karıştırmaya başlamışım nedense. Çok bilmek çok yanılgıyı da beraberinde getirirmiş. Çok farkında olmak ve susmak haklılık getirmiyor çoğu zaman. Beyazları azalıyor dünyamın. Sarılarım siyahlaşıyor, grilerim çoğalıyor.

Kendimi renk olarak tanımlasaydım kesinlikle "mor" olurdum. Biraz pembe biraz siyah var çünkü içimde. Biraz masum, biraz hırçın, biraz asil bir rengim. Öyle her şeye de yakışmam. Ne koyuyum ne açık. Bir lalenin güzelliğinde bir menekşenin yapraklarında gizliyim. Ne yazım ne de kış... Beyaza da siyaha da ayrı bir anlam katan hem gecenin hem gündüzün rengi "mor"...

Basit dediğim bir dünyanın denklemini yeniden kurmaya uğraştığım zamanlardan nefret ediyorum. Çocukken legolarla yaptığım kulenin sakarlığımla yerle bir olması gibi. Hayal kırıklığı... Yenilgiler olmazsa tecrübeler de olmazmış hayatta. Olgunlaşmak için yenilmek gerekirmiş hayata. Neden? Mutluluk varsa mutsuzluk da olmak zorundaymış, iyi varsa kötü, tatlı varsa acı, doğum varsa ölüm, kavuşmak varsa ayrılık... Doğanın kanunuymuş bir gün siyah bir gün beyaz olmak. Ve öğrendim ki hayat hiç kimseyi es geçmezmiş. Tezatlıklarını mutlaka yaşatırmış. Kimine erken kimine geç. Bazen pembeler çoğalır bazen griler. 

Hayat bir boyama kitabı... Tüm renkleri kullanmaya zorlar seni!

Aylin ALAGÖZ/ 2013

23 Mart 2013

UÇURTMAM



Geniş açılı bir bakıştım,
Yerleri süpüren son ışık...
Perdeyi araladım yavaşça,
Gözlerime takılan adımlarına.

Gittiğin en uzak uçlar,
Gizemli bir buluttun sanki.
Dürbünümden görünen bir dalga,
Kalemimin izinde bir nokta.

Yok olan su damlacıkları gibi,
Karaya vurmuş deniz yıldızı gibi,
Notası eksik bir melodi.
Çalınıyor yine kulağıma.
Hatırladığım hatıralarıma...

Bir kuş kanat çırpıyor geceye,
Senden uzak vadilere.
Arkamı dönüyorum nedense!
Bitmemiş heveslere.
Uçurtmam karşıki göklerde,
Hiç başlamaması gereken "İlk" lerde...

Aylin ALAGÖZ/ 2013

17 Mart 2013

PARLAK İNCİ


Elindeki parlak inci tanesine gözlerini kısarak baktı. Yuvarladıkça parmaklarını, sanki incinin yüzeyindeki parlaklık hücrelerine nüfuz ediyordu. Ne kadar da kusursuz görünüyor, diye geçirdi içinden. Tıpkı Tanrı'nın bizim için yarattığı evren gibi... Matematik harikası bir dünya... Ayaküstü yaşanmayacak kadar derinden ve hisli. Bir mücevher kutusunun dolu hali sanki.

İnciyi kutusuna yavaşça bıraktı ve tüm vücudunu güneşin sıcaklığına teslim etti. Düşünemediklerini düşünmeye yoğunlaştı. Gözleri kapalı duyumsadı evreni. Nefes alıp verişleri bile belli bir ritmi takip ediyordu. Eksilen yanlarıyla eksilmeye devam ediyordu. Gün, ay, yıl ; bir yılanın sürünmesi gibi akıp gidiyordu. Geride kum taneciklerinin ince izi...Dönemeçlerde tepetaklak olmuş ufuk çizgisi...

Uyku ile rüya arasındaki o ince ipte yürüyordu sanki. Kaç kere aşık olmuştu rüyanın o gizemli evrenine! Kaç aşktan oluşmuştu acaba aşk! Kaç cümlede bitirebilir, kaç meyvede bulabilirdi bu özü! Alice'in yediği pasta diliminden çekti canı. Kendini daha büyük yapıp evrenin her köşesine bakabilmek, keşfedebilmek için... Her köşede aşkı yaşayabilmek için. Bitmez bir serüvenin kahramanı olabilmek için. İtalyanca konuşup Fransızca anlayabilmek için. Hindistan'ın botanik bahçeleri ile Afrika çöllerini birleştirebilmek için... Bir Çin atasözüne kendi özünden katabilmek için...

Bir suretten bir şiirden oluşan masmavi bahar sabahına uyanmak kaskatı yüreğini yumuşatan tek şeydi. Bahar, onu yeniden doğuruyordu. Yeniden yeşilleniyor yeniden "ben" oluyordu adeta. Kırmızıya değip geçen yaşamlar vardı. Ölüme yakın hayatlar... Uçurumun sert soğuk rüzgarlarını hissetmiş, dudaklarına cam kırıkları saplanmış hayatlar... Milyonlarca değişik yaşam biçimi ve farkında olduğu sadece kendi. Onun için dönüyordu "Dünya". Evet, kesinlikle onun için... Bencillik değildi ki bu! Herkesin yaşamında kendisi için dönerdi elbette. Rüzgar onun için, güneş onun için, yıldızlar onun içindi... Yanağını okşayan yağmur taneleri de onun içindi.

Minicik parlak bir inci aklına "yaşam"ı getirmişti yine. Çünkü, yine bahar gelmişti. Yinelenen hayatına yinelenen bir yazı eklemek istedi. Mor bir lale imgesi belirdi gözünün önünde. Oysa aklında bir intihar manifestosu vardı! 

Aylin ALAGÖZ/ 2013

14 Mart 2013

BOMBOŞ BİR DEFTER



Dakikalarını araladığım pencere,
Somut ya da soyut her ifade,
Birleşmesi imkansız teğetlerde,
Değip geçti ömrüm sadece...

Çoğaltılamaz her düşüncede,
Uyur gibi yaptığım bir gecede,
Farkındayken üstelik...
Gitmelerin can acıttığı bu seyirde...

Kazıdım milyonlarca kez,
Unutmamak için kendimi.
Kendimi yarattım beyazla, siyahla,
Çıkmayacak bir boyayla...

Tenin izi kaldı bu sefer,
Kokusu yayıldı atmosfere,
Sarmaşıklar sarıştı bu sefer,
Günün eli bomboş bir defter...

Aylin ALAGÖZ / 2013


11 Mart 2013

KARA KALEM

 
 
"Hoş geldin" dediklerinin, zamanla ağırlaşan bir hastalık gibi çözümünün tükendiğini görmüştü. Kalbinde hissettiği ile zihninle belirttiği imge aynı bedende buluşamıyordu. Hayallerin içini doldurmak bir ömre bedeldi şu zamanda. Zamanının ne zaman geleceğini bilemeden, kendi olmaya çalışırken bambaşka "ben"lerle karşılaştı hep. Başkalarının acımasızca çizdiği karakalem resmiyle...
 
İç içe geçen halkaların, kördüğüm olduğu duygular gibiydi düşünceleri. Şefkat nerede, anlayış nerede kaybolmuştu kimbilir. Dünyası çamur içinde kalmış, kendini ifade etmeye çalışırken yanlış cümlelerle buluşmuştu. Bataklıktı etrafı... Ne kadar temiz olursan ol içine çekerdi işte. Ve ellerin bir kere çamur oldu mu günden güne kirlenirdi bütün vücudun...
 
Acımasız olmayı becerebilen insanlara gıptayla bakardı hep. Kendi haritalarını net çıkarmış insanlara... Sadece kendi mutluluğunu kendi zevklerini düşünenler mutluydu. Mutluluk bulutu da zaten hep onların etrafındaydı. Bu dünyada onun yeri yoktu. Yanlış anlaşılmıştı bir kere ve bu bundan sonra hep böyle devam edecekti.
 
Topraktan çıkan minicik bir filiz geldi aklına. Sevilmeye büyütülmeye muhtaç, sevdikçe çoğalmaya hazır. Yapraklarını çoğaltmaya güzelleşmeye, güzelleştirmeye... Bir zamanlar o da öyleydi minicik bir filizdi. O kadar çok sevildi ki o kadar çok renklendi o kadar çok meyve verdi ki, adeta kabına sığamıyordu. Demiştim ya zamanının ne zaman geleceğini bilemeden hayallerinin içini tıka basa dolduruyordu diye. Her mevsim sahibine biraz daha bağlanıyor biraz daha onunla tekleşiyordu.
 
Sonra ne mi oldu? Dünyanın acımasız düzeniyle yüz yüze gelmek zorunda kaldı. Yaprakları tek tek koparıldı, meyve veremez hale geldi. Sevgisizlikten kurudu, çölleşti ruhu. Siyahlara büründü hayatı...
 
İşte o zaman anladı insanın da sevgisizlikten kaskatı kesileceğini. Ve tek bir kurtuluş vardı aklında: değişmek... Bunun için yapması gereken çok basitti. Bir kez daha "hoş geldin" demeliydi.
 
"Hoş geldin ölüm."
 
Aylin ALAGÖZ/ 2013

4 Mart 2013

GEÇMİŞİMLE GELECEĞİM

 

Binbir köşeli hayallerim.
Sağa sola kıvrılmış çalı süpürgesiyim.
Tozlu anıların peşinde,
Cam fanusların dibinde,
Gölgesinden sıkılmış bir fare.
Yeniliklere kapalı ahşap bir pencereyim nedense...

Bazen "dur" der yaşanmışlıklar,
Çizgiyi aştın buraya kadar,
Durul durulabildiğin kadar,
Düşün düşün nereye kadar?

Cesaret ipim kısa mı olmuş ne?
Pedallara yetişemiyorken ayaklarım,
Hızlıca kanat çırpışlarım,
"Püff" dedim yeniliklere,
Omuz silktim eski düşüncelerime.

Biraraya gelmiş mi kalıntılarım?
Yeni bir ben bu bendeki şimdi.
Kandan da kırmızı renkli.
Gitmeye dünden razı belki...
Uzamış yolların birikintisi...

Tortusu kaldı hep yüzümde.
Sustuğum su diplerinde.
Bir uğultu geliyor kulağıma,
Geçmişle geleceğin kapısına.
Geçmişimle geleceğimin anısına...

Aylin ALAGÖZ/ 2013