31 Temmuz 2012

AŞK "NOTLARI"M




İlk defa aşk ile ilgili düşüncelerimi doğrudan yazacağım. Yazıyı yazdıktan sonra da muhtemelen bu dediklerimi unutup yeni şeyler inşa edeceğim. Sadece okuyup geçiniz...

  • Aşk sizi "sallayıp" geçer. Geriye kalan sadece silik bir hatıradır.
  • Bazen ise aşk, sürdürülmüş bir metafordur.
  • Aşk bazılarına "ayrık otu" gibi gözükür. Kökünden sökmek isterler.
  • Aşk hissi gerçekliğin silinmesidir. Aşk varsa öteki gerçekler o an için yoktur.
  • Her aşk sular altında kalmaya mahkumdur. Paylaşılan ada ne kadar büyükse bu o kadar gecikir.
  • Aşkı elinle tuttuğunu sanırsın. Bu bir yanılsamadır. Aşkı oluşturan şeyler ne kadar somut olursa olsun aşk bir soyutlamadır.
  • Aşk, bir balığın üzerindeki göz kamaştırıcı bir puldur.
  • Özgün aşk yoktur. Öğrenilmiş aşk vardır. Doğduğumuzdan bu yana gözlemlediklerimiz "sosyal aşk" olarak bize geri döner.
  • Aşk kalpte değil beyinde başlar. Beynimizde oluşturduğumuz kalıplara en uygun kişiyi seçerek başlarız işe... Uygun kişi bu kalıplara yerleştirildikten sonra beyinden kalbe sinyal gönderilir ve kalp devreye girer.
  • Aşk içimizdeki orkestranın ritim bozukluğudur. Her biri başka notadan çalar. Gün gelir hepsini susturmak istersin.
  • Aşk durulduğunda yerini alışkanlık almış demektir. Kalp aşkı aramaya devam edecektir böyle bir durumda.
  • Aşk dinlerdeki mezheplere benzer. Herkese göre farklı.
  • Pascal "Kalbin, aklın bilemediği kendine özgü nedenleri vardır."
  • Yalnız kalan, insanlar değildir. Herkes o aşktan çekip gittiğinde aşktır yalnız kalan.
  • Aşktan kendini soyutlayamazsın. Ne kadar set çeksen de etrafına o seni gelir bulur. Hem de hiç ummadığın bir anda.
  • Aşk şiirleri aşıkken anlamlı.Değilken boş sözlerdir.
  • Yaş ilerledikçe "sıfır" aşk bulman zorlaşır geriye hep "ikinci el"ler kalmıştır. Sen de dahil. 
Aylin ALAGÖZ/ 2012

26 Temmuz 2012

KARMA"KARIŞIK"



Okyanusun dibi gibiyim bazen
Gündüz ışıl ışıl ve berrak
Gece ulaşılmaz, ürkütücü, soğuk
Dalgalar çoğaldı mı yerinde duramayan
Durulunca kendini bulamayan

Sabit bir bank gibiyim bazen
Hantal, korkak ve bıkmış
Olduğu yerde duran
Sokak lambasıyla aydınlanan
Daima aynı manzaraya bakan

Eski bir oyuncak gibiyim bazen
Tozlanmış bir kutuda ömrünü geçiren
Eskidikçe eskiyen
Yenilenmeye heves eden
Terk edilmiş bir umutla hala bekleyen

Paslanmış bir iskele gibiyim bazen
Fotoğrafçıların ilgi odağı olan
Sarhoşların sabahladığı
Denizin sabaha kadar kamçıladığı
Kayıp giden hayata sıkıca tutunan

Yosun tutmuş bir taş gibiyim bazen
Soğuk ve kaskatı ruhum
Beni saranlara kayıtsız
Bir ağaç dibinde yalnız
Gecenin soğuğunda hep üşüyen

Soyut bir resim gibiyim bazen
Renkler üzerimde karmakarışık
Duygular dört bir yanda çoğalmış
Her bakışta farklı anlam bulan
Bazen de anlaşılmamaya adanan

Gece gibiyim bazen
Karanlık, kasvetli, gizemli
Sırlarla, ruhlara dolu içim
Bin bir oyunla aydınlanırken gece
Sabahı özleyen bir yıldız gibiyim

Aylin ALAGÖZ/ 2012

23 Temmuz 2012

HAZİRAN SABAHIYDI




Tesadüfle başladı her şey... Yıllarca birbirini gören ama konuşmayan iki yabancı için. Yıllar sonra zaman- kader ikilisi kapılarını hafifçe onlara doğru araladı. Eski yüklerinden yeni yeni kurtulmaya başlayan kız, her gün konuştuğu bu erkekte sanki kendini görüyordu. Ya da yitip giden bir parçasını... Gün geçtikçe hem tedirginliği artıyor hem de içindeki heyecana ket vuramıyordu... Ne kadar garipti oysaki yeniden birine karşı bir şeyler hissedebiliyor olması. Kalbinin çarptığını hissediyordu gelen her mesajda. Hayır! Tabiki hayal kurmuyordu onunla ilgili. Çünkü, kurduğu hayallerin yıkılma ihtimali bile onu ürpertiyordu. Bir de gerçekleşmezse bir daha nasıl toparlanabilirdi. Kırık parçalarını nasıl bulabilirdi. Kalbini hep saklıyordu konuşmalarında... Erkeğin ne düşündüğü onun için muammaydı. Ama hissediyordu olmayacağını... Yine de içinde yaşama umudu gibi gizli kalmış bir filiz yeşeriyordu. Nihayet yüz yüze görüştüler. Erkek fark etmedi bile titreyen o elleri, ışıldayan gözleri...Aşk zaten tek taraflı olmak zorundaydı "aşk" olabilmek için... ""Olsun" dedi kız. Her zaman elindekilerle çok mutlu olmayı başarabilmişti çünkü. Görmek, konuşmak bile yeterdi ona... Aşkını eline aldı ve kimsenin uzanamayacağı bir rafa kaldırdı. Kimse görüp de dokunmasın ona diye...

Haziran sabahıydı bir sonraki buluşma... Gecenin sonuna kadar uzayacağından ve farklı duygular tadacaklarından ikisi de habersizdi. Sıcaktı, pırıl pırıldı gün. Etraftaki herkes çok güzeldi. Mutlu olunca herkes böyle görünürdü göze. Kırk yıllık hatırlara yenisini eklemek için yudumladılar kahvelerini. Kızın içine bir şey doğmuştu. "Kapat" dedi "Falına bakayım." Kız yanılmamıştı. Karşısındaki erkek de onun gibi yaralıydı. Kırgınlıkları, pişmanlıkları ve keşkeleri vardı. Buruktu içi...Geçmişten kalan cam kırıkları da hala çıkarılmamıştı kalbinden. Zaten böyle bir niyeti de yoktu erkeğin... Umursamaz bir tavırla üzerini örtmüştü sadece kökünden kazımak yerine. Şarap eşliğinde biraz iç döktüler sonra. Kız haddinden fazla açmıştı sanırım içini. Güvendiğinden ya da geçmişten tamamen kurtulmak istediğinden mi bilinmez. İstiklal caddesinin  büyülü kalabalığının içinde yürüdüler.Konuştular, sustular ve yürüdüler... Şarabın etkisi de saatler ilerledikçe caddeye doğru akıp gitti...

Gecenin ilerleyen saatlerinde biraz kalabalıklaştılar. Biralar içildi, arkadaşlarla sohbetler edildi. Kızın sağ işaret parmağına kondurulan öpücük hala hafızasından çıkmadı. Hafızasına kazınmış bir çok şey oldu aslında o gece. Hiç beklemediği bir şekilde elinin tutulması ve daha sonrası. Sadece içkinin etkisiydi erkekteki. Sonrası mı? Sonrası kız için bekleyiş. Erkek için bitiriş oldu. Kızın aşkı sadece bir güne sığdırılmış anı olarak kaldı. Şimdi mi? Yok öyle bir şey...


Aylin ALAGÖZ/ 2012

20 Temmuz 2012

DANSIN DİLİ



Derinlerden gelen bir melodi yavaşça çalınır kulağınıza. Sonra ritim hızlanır ve ruhunuz bedeninizi ele geçirir. Dans eden vücudunuz değil duygularınızdır aslında. Dans eden siz değilsiniz. Aşk, mutluluk, hüzün, cesaret, güvendir sahnedeki... Aşkın dansı, mutluluğun dansı, hüznün dansı, ayrılığın dansıdır o. Mimik ve jestlerin muhteşem anlatımıdır dans. İçinde yalan barındırmaz. Bedenin, ruhun çıplaklığıdır. Bazen ise sadece gözlerde ve hafifçe dokunuşlarda saklıdır anlatılmak istenen. Konuşmadan çok şeyin anlatılabildiği eşli danslar gibi. Sevgiyi de nefreti de aktarırsınız karşınızdakine. İnanın sözcüklerden daha kolay anlaşılır beden dili, ruhun dili ve dansın dili... 

Müzikten önce eş seçimiyle başlar dans. Partnerinle karşı karşıya gelirsin, çekingen bakışlarla... Tenler birbirine değince, uyum sağlanınca dans yavaşça başlar, alışınca müziğin ritmiyle iki ayrı beden tek bedene dönüşür.Tıpkı "Tango"da olduğu gibi... Tango, hem bir müzik hem de bir dans türüdür.Müziği, dansıyla beraber gelişmiştir. Aşk ve melankoliyi bolca yaşatan, doğaçlamalara olanak sağlayan estetik bir danstır. Yapması da izlemesi de ayrı bir keyif verir insana. Sırf bandoneon dinlemek bile ruhunuzu başka diyarlara götürebilir. Benden söylemesi!

Dans bence bir tedavi yöntemidir. Ruhun gıdası müziklerle dans edildiğine göre ruhun tedavisi de danstır. Bazen hareketli, bazen yavaştır... İçimizdeki kötülüklerden arınmak, aşka ulaşmak için bir yoldur aslında. İçinizdeki kadını keşfetmektir belki de...Eski bir ninninin içimizde canlanmasıdır. Yalnız bir kadının ayak izleridir, teninin yumuşaklığıdır. Yaşanmamış bir duygu, kurulmamış bir düştür hayallerde. Sabırdır, beklemektir... Bazen ise çekip gitmektir. Karanlık bir yolda tek başına yürümektir. Gerçeklere bürünmek ve hakkını verebilmektir. Duygularla çoğalabilmektir. Zamanın boşluğunda aslında yok olmaktır dans... 

Kaybettiğin benliğine ulaşmak, dokunmak ve kendinle sevişmektir dans...


Aylin ALAGÖZ/ 2012

17 Temmuz 2012

BOŞLUKLARI DOLDUR



Hayatın boşluklarını doldur
Elindeki sihirli güçle
Sevgiyle, anne şevkatiyle
Ormanın huzur veren sesiyle,
Belki küçük bir iğneyle
Kumdan kaleler yap
Çocuklarla,
Hayallerle,
Dalga sesleriyle...

Hayatın boşluklarını doldur
Dünle, bugünle, yarınla
Tıpkı bir çengel bulmaca gibi
Tükenmez kalemle
Korkusuzca...
Eksiklere aldırmadan yaşa
Tamamlanabilme ümidiyle...

Hayatın boşluklarını doldur
Hiç tanımadığın insanlarla,
Tatmadığın yemeklerle,
Görmediğin yerlerle,
Belki de bir kartpostalla
Ya da gitme fikriyle...

Yabancı bir dille doldur hayatı
Tanıdık gelmesin sana
İzi kalmasın yanağında
Süzülmesin o damlalar da
Arkana bakmak alışkanlık olmasın sana
Doldur hayatını yeni heyecanlarla, sevinçlerle
Hiç boşluk kalmamacasına...

Aylin ALAGÖZ/ 2012

8 Temmuz 2012

ZAMAN HAPSİ




Ayaklarıma batan deniz kabuklarına aldırmadan saatlerce yürüdüm. Elimde ayakkabılarım, salaş eteğim, dağınık saçlarım, bozulmuş makyajım, ritmi bozuk kalbim... Dursam düşecektim, nefesim kesilecekti sanki. Durmuyordum...Ağlayan gökyüzüne baktım. Dünya daha mı hızlı dönüyordu benim için? Zaman çabuk geçsin diye çarkı hızlandırmış mıydı benim için birisi? Bekledim... Zamanın geçmesini... Bir boşluk duygusu yayıldı etrafa, kulakları sağır eden.İçinden çıkılmayacak bir duygu sardı gökyüzünü. Her yer griye boyandı. Saatin akrep ve yelkovanı havada asılı kaldı. Tik Tak Tik Tak...

Hayır olmadı... Geçmedi zaman. Geçen sadece saatlerdi. Bana "Zaman" gerekiyordu. Hissizleşmek için, duygularımın körelmesi için... Aklımda hep aynı oyunlar oynanırken bu mümkün müydü? Lunaparktaki dönme dolap gibi sadece yer değiştiriyordu anılar. Başım dönüyor... Şarabın etkisi mi bu? Hayır... Benden gitmiyorlar. Lütfen gidin! Rahat bırakın beni!

Uyandım. Dalga sesiyle...Kuma bulanmış vücudum ıslak, tuzlu, ayaklarım kan içinde... Uyandım. Gökyüzü daha parlak. "Zaman" geçmiş mi ne? Sadece ben varım anlaşılan bu yerde. Sadece ben. Kendimle hesaplaşmak için. Acımasız bir sorgu odası yarattım beynimde. Suçlu: Ben...Cezayı verecek de ben... Sadece "Ben". Kendimi güçlü kılmak için.

Uyudum. Dalgaların sesiyle... Sonsuz maviliği içime çekerek...

Aylin ALAGÖZ/ 2012

5 Temmuz 2012

BİR DÜŞ HER ŞEYİ ANLATIR BAZEN


Şehrin gürültüsüne kulaklarımızı tıkayıp kendi içimizi dinlediğimiz anlar vardır. Ne çevreden geçen insanlar ne zaman ne de çıkan sesler umrumuzdadır o an. Sadece gözümüzü kapatıp kendimizi dinlemek isteriz. Bazen konuşmak istemeyiz. Karşımızdaki anlasın isteriz. O anlatsın bize kelimelerle, bir bir ruh halimizi döksün önümüze... Biz susalım, şarkılar konuşsun, şiirler anlatsın isteriz. Bazen de bir hikaye, bir masal, bir yaşanmışlık, bir insanın dış görünüşü, bir çocuğun hıçkırarak ağlaması, bir kedinin ürkek bakışları, bir kuşun özgürce kanat çırpışı, bir film, bir dizi, saksıdaki bir çiçek, bir günlük ömrü olan neşeli bir kelebek anlatır bizi...

Şimdi diyorum ki sussam, konuşmasam siz anlasanız halimi. Şimdi diyorum ki kelimeleri yan yana getirmeden siz getirseniz yan yana parçalarımı... Kırıklarımı ben değil siz süpürseniz... Gökyüzündeki mavinin tonu anlasa beni ya da yağan yağmurun damlacıkları... Hayat güzel hem de çok güzel... Ne yazık ki gökkuşağının renkleri gibi silinip gidecek bir gün... Anlık gözükecek bize her şey... Bir de bakmışız bir "düş" olmuşuz hayallerde. Aslında her şeyi anlatan bir "düş".


İşte şu anki halimi fazlasıyla anlatan şarkılar. Gözlerinizi kapatınca ne kadar içten...




Aylin ALAGÖZ/ 2012


4 Temmuz 2012

KARAMEL HALİM



Bir kız var içimde,
Sabahları neşeyle uyandırdığım,
Gün boyu neşeli tutmaya çalıştığım.
Bazen avuttuğum,
Bazen ise hiç beceremediğim,
Yenildiğim oyunlar.
Anlam veremediğim hayatlar.
Serzenişte zaten çoğu yaşayanlar.
Kavgalı hayatlar.
Asık suratlar.
Karmaşanın içinden çıkamayanlar.
Dünya hareket ediyor diye
Sürekli durup duranlar.
Aynı durakta aynı hayatı yaşayanlar.

Biri var yüreğimde:
Damarlarımın ta diplerinde.
Birileri var hayatımda,
İliklerimde...
İnce tebessümlerimde...
Yaşama arzumda...
Bedenimde...
Küçük bir çocuğun,
Bisiklet hayalinde.
Bir vapurun çalan düdüğünde.
Alaycı bir kuşun şarkısında.
Biri var yüreğimde.
Haritasını kaybetmiş,
Şaşkın bir bekleyişte.
Kesişen hayatların tesadüflerinde.
Ve aslında tesadüf olmayan tesadüflerde...

Aylin ALAGÖZ/ 2012

1 Temmuz 2012

SALLANIYORUM



Zihninde canlanır en güzel oyunlar.
Bir aktör belirir.
Hayatın zor sahnelerini oynamak için.
Gürültücü bir kukla şarkı söyler,
Bilinmeyeni anlatmak için.
Dokunulmayan kıvrımları keşfetmek için.
Yaklaştıkça uzaklaşır,
Uzaklaştıkça yaklaşır duyguların:
En hayali sahneleriyle...
Gölgen kovalar peşinden,
Silik, yavaş, sana ait olmayan.
Gökyüzünü yırtmak için.
Ruh eşine ulaşmak için.
Bir o yana bir bu yana sallanır,
Hayat salıncağın.
Kendini oyalamak için.
En tepeye daha da tepeye,
Yıldızlara ulaşmak için.
Ve aslında var olmak için.
Bırakma sallanıyorum.
Bırak masallanıyorum diyebilmek için.

Aylin ALAGÖZ/ 2012