29 Mayıs 2014

PORTAKAL KABUKLARI



Portakal kabuklarından yaptığı çayı yudumlarken düştü aklına..

Hiç olmaması gereken bir fikrin, yumurtayı çatlatarak can bulması gibiydi adeta. Yapı taşlarından oluşmuş zihni ve bedeni yerinden oynamış. Kendi içinde yer değiştiriyordu parçaları. Hem de hiç duraksamadan. Kendi içini yineliyordu durmadan.

Acılaşmış çayının son yudumunu içerken düştü aklına... Ve hiç yapmaması gerekenleri yaptığı anlamsız bir zamanda. Adaletin  Tanrı'ya kalmış olduğu karanlık Orta Çağ'da...

Yasaktı hayaller!
Yasaktı masal cümleleri!
Yasaktı insan olmak!

Vücudunun her zerresini bir kibrit çöpüyle yakabilir. Bir ritüelle varlığını sonlandırabilirdi.
Düşündü!
Yasak meyvelerle dolu gönül bahçesinin en ücra köşesinde sakladığı kırılganlığını..
Düşündü!
Saklanılamayan bir Dünya'da sakladığını sandığı anılarının yanı başına sığındı. Işık renklere isim verirken o da kendi gerçekliğine isim verdi.Ruhunun eşsizliğinde berraklaşan fikirleriyle bütünleşti.Parlak, sisli bir kağıtta, bir türlü olamayan bir fotoğraf gibi durmaksızın 
belirip kayboluyordu. Onun için ayrılmış rollerin hiçbirine sığamıyordu.

Çok eşitsiz ve çok haksız karşılaşma gibiydi aralarındaki ilişki.  Zıt rollerin çarpışması gibi. Hayatın basitliğine eklenmiş küçük bir ayrıntı gibiydi.Hislere minik bir dokunuş. Soft bir gecenin sabahı kadar dingin. Portakal kabuklu çay ve yeşil çay kadar alakasız. Bir Türk kahvesi gibi cezbedici...Aynı nakaratı defalarca tekrarlamak gibi...

Suskunluğuyla yutkunup düğüm düğüm olan boğazını sigara dumanıyla açmaya çalıştı. Açtığı kalbinin yamalı parçaları da dumandan nasibini aldı. Ve hiç yapmaması gerekeni yapmaktan , hiç olmaması gerekeni yaşamayı tercih etti.

Suskunluğuyla mücadele etmeliydi "ama" ile başlayan cümlelerini bir kibritle yakıverdi. Kendi Orta Çağ'ının karanlığında bir devrim yarattı. "Mücadele" etmeliydi. Hayatın basitliğine, ahlaksızlığına, ahkam kesenlere ve içindeki sevgiyi köreltenlere karşı..

"Mücadele" etmeliydi.

Anılarının sıradan olmasına,
Vurdumduymazlığa,
Bir dost sarılışındaki sevgisizliğe,
Dakikaların acımasızlığına,
Yüzündeki gülümsemenin sahteliğine karşı "mücadele" etmeliydi.

Yeni güne elinde sıkıca tuttuğu kibrit çöplerini teker teker yakarak başladı ve değişim onun için zaruriydi.

Bir yudum sevgiyi yüreğinde barındıranlara,
Portakallı çayım gibi içimi ısıtanlara...

Aylin ALAGÖZ/ Mayıs 2014


10 Mayıs 2014

BEYAZ BİR TON



Herkes sanki uzun bir tatile gitmiş gibiydi.Pencere pervazları ıssızdı. Toza bulanmış kaldırımlarda uçuşan sonbaharın kuru yapraklarıydı. Yalnızlığın insanın midesini ekşiten, canını acıtan, tüm bedenine baskı yapan krampı hissetti vücudunda. Seslenişleri kendi içinde sessizliğe bürünüyordu. Dudaklarından çıkan kelimeler kendi varlığını anlamlandıramıyordu artık. Bekledi... Denizin saydam maviliğini seyre daldı.Mühürlü dudaklarındaki anıların lezzetini hissedercesine. Bekledi...

Rüzgar dolaştı saçlarında.Usulca okşadı yumuşak dokunuşlarıyla... Sol tarafında yükselen güneş yavaş yavaş ısıtıyordu bedenini. Silik bir karakalem çalışması gibi belli belirsiz görünen şehrin silueti belirmeye başlamıştı. Bu suskunluk kırık kalplerin şehirleştirilmiş hapishaneleri miydi yoksa ! Sıkışmış insanların suskun çığlıkları bu siluete mi hapsolmuştu!

Isınan bedenini özgür bırakıp yürüdü. Sert bir zemini süpürüyordu narin ayakları. Geçmişi ve geleceğini kapsayan bir salınım hareketiydi vakit. Ne zaman en uzağa gitse başladığı noktaya daha yakındı nedense. Uzaklaşmak mümkün mü kendinden ! Attığı her adım bir öncekinin hep peşindeyken! Yürümeye devam etti. Çocuk değildi artık. Oyun zamanı çoktan sona ermişti. Bir oyunun sahne arkasına sığdırılmıştı düşleri. Gözlerden uzak... Yürüdü...Kalp ritimleri hızlanıp kaburgasından fırlayacak kıvama gelene kadar saatlerce yürüdü.

Karanlık göklerin ardından gelen bir bulut gibi çöktü şehrin renklerinin üzerine. Lambaların yalancı, ruhuna yabancı renkleri kaldı sokaklarda. Sorgu odasına alınmış bir kalple baş başaydı. Somutluklardan sıyrılıp kendi soyutluğuna soyundu. Herkesten uzak yalnız bir tatile ihtiyacı vardı. Suluboyayla boyanmış gelişigüzel bir hayata..Karaltının içinde beyaz bir tondu artık. Gerçek ve hayalin ötesinde...Bitti...Bitmez dediğimiz hikayelerin sonu gibi "yokluk" hissi ile bitti.

Aylin ALAGÖZ/ MAYIS 2014