17 Ocak 2013

MİTOLOJİDEN



Ruhunu bulamadığı bir ıssızlıkta, kanatlarından altın tozu fışkıran o eski kuş heykelini fark etti. Okyanus mavisi gözlerini bu devasa insanüstü taş yığınına odakladı. Putperest biri değildi. İnançlarından da pek emin değildi aslında. Tek inandığı evren ve kendisiydi. Sonun başlangıcını düşünmek istemiyordu. Bilmediği bir şey için kafa yormak ona göre zaman kaybıydı. Eninde sonunda o bilmediği gizemli başlangıçla herkes gibi tanışacaktı. Tek başına...  Heykelin gözlerindeki donukluk sanki göz bebeklerine yapışmıştı. Gözlerini kırpmakta zorlanıyor, sanki gözleri taş kesiliyordu. Bir an heykelin kıpırdadığını hissetti. Ya da başı mı dönmüştü!  Uzunca bir süre idrak etmeye çabaladı. En sonunda akşam içtiği şaraptan olabileceği düşüncesini kabul etti. Üşüyen ellerini ceplerine soktu. Sağ cebinde buruşturulmuş bir kağıt vardı. Eski bir fatura ya da gereksiz bir kağıt olabileceğini düşünerek açtı. Kaligrafik harflerle "Kişi zaman içerisinde parça parça ölür." yazısını okudu. Donuk mavi gözleri iyice soğudu. İçine tedirginlik bulutları yayıldı. "Kendi kendini korkutmak böyle bir şey galiba." diye mırıldandı.

Bu saçma mit heykelinden koşar adımlarla arkasına hiç bakmadan uzaklaşmak istedi. İçgüdülerine yenik düşeceğini hissediyordu. Bir defa bile olsa arkasına bakacağından adı gibi emindi. Öyle de yaptı. Gözlerini sımsıkı kapatarak arkasını döndü. Heykelin olduğu noktaya yöneldi. Gözlerini cam gibi açtı. Zümrüdü Anka kuşunun kanatlarındaki parıltının azaldığını gördü. Yanına yaklaştı. Ellerini kuşun kanatlarında gezdirdi. " Her şeyi bilen kuşların hükümdarı... Gizemleri aydınlatmaya yarayan bilgelik kütüphanende benim için tavsiyeler var mı? Hayatın akışı içerisinde belki üç beş küçük püf noktası senden istediğim. Ya da bir parça mutluluk. Kanatlarındaki gibi ışıltılı bir yaşam. Fazla bir şey değil dileğim. Anlaşılmak aslında bütün gayem. Kalan ömrümü arzu ettiğim gibi geçirebilmek. Kahkahalarımı bırakmak gökyüzüne. Senin gibi ölümsüz olmak değil amacım. Fani olmanın kurallarını ezbere biliyorum. Toprağa karışacağımı da. İnsanların beni anlamayacağını da..."

Heykelin yanında uzunca bir süre oturdu. Zihin haritasındaki geçmişinin parçalarına dokundu mavi gözleriyle. Sisli havada bir sinema sahnesinde oynadı hayatının baş rolünü. Uzaktan baktı yaptıklarına, yapamadıklarına. Geç kaldığı şeyleri düşündü, ertelediklerini... Oysaki yıllar önce buzdolabına bir magnet yapıştırmıştı. Üzerinde büyük harflerle "VAZGEÇME, ERTELEME, ÜŞENME" yazıyordu. Her okuduğunda öz güveni tazelenir yeni umutlar peşine düşmek için hevesini yanına alırdı. Yıllar geçtikçe hak verdiği bir yazıya dönüştü sadece. Hakkıyla uygulamaktan kaçındı nedense. 

Karmakarışık hafızası ve duygularıyla gecenin soğuğuna bulanmış heykelin yanından uzaklaştı. Evine doğru ağır adımlarla yürüdü. Üzerindekileri çıkarmadan yorgun vücudunu yatağa bıraktı. Rüya görmeden deliksiz bir uyku çekti. Pencereden gelen tıkırtıyla açtı mavi gözlerini sabaha. Pencerede bir kumru vardı. Israrla cama gagasını vuruyordu. Sallanarak kalktı yataktan ve pencereyi açtı. Kuş, gökyüzünün görünmez katmanlarına doğru çoktan uçmuştu bile. Pencerenin pervazında altın rengi bir kanat duruyordu öylece. Yüzünde yıllardır olmayan şaşkınlık ifadesi belirdi. "Hayat bana parça parça geri dönüyor." diye düşündü ve bu cümleyi bir kağıda yazarak buzdolabına yapıştırdı. Eksik olan umudunun geri geldiğini hissediyordu.

Bazen mucizelere inanmak gerçekleri kabullenmekten daha iyi bir çıkış yoludur.

Aylin ALAGÖZ/ 2013

4 yorum:

Emrah Ateş dedi ki...

öykün beni hayal alemine daldırdı :)
ne güzel yazmışsın

Unknown dedi ki...

Hayal aleminde gezinmeyi öğreniyorum kendimce :) çok teşekkür ederim.

Adsız dedi ki...

Çok sade dışarda kar yağarken camın ardında okunacak huzurlu bir roman için sıcak bir giriş olabilir...

Unknown dedi ki...

İçten yorumunuz için teşekkürler ;)Roman yazacak kadar kelimelerle dans edebileceğimi henüz düşünmüyorum. Belki bir gün o da olur ;)