22 Nisan 2012

HAYAT



Hayat tam bir çaresizlikle başlar. Anne karnından itibaren beslenmeniz ve gelişiminizi sürdürmek için başka bir canlıya ihtiyaç duyarsınız ve hiçbir şey sizin elinizde değildir. Yeni doğmuş bir bebek kendi işini göremez ve reflekslerle hareket eder. Konuşamadığı için isteklerini tam olarak anlamanız güçtür. Sadece tahmin yürütürsünüz. Ağlaması, acıya, acıkmaya ve rahatsızlığa karşı bir refleks tepkisidir. Ağlayıp ağlamamayı seçme şansı yoktur. Zamanla büyür ve isteklerini dile getirmeye başlar ve nihayet kendi işlerini kendisi görür hale gelir.Yaşam ilerledikçe bu evreye geri döner insanlar. Yürüme yeteneğimizi kaybedebiliriz. Organlarımız eskisi gibi iyi çalışmayabilir. Hatta bir yatağa bağlı olarak da yaşamımızı sürdürmek zorunda kalabiliriz. Çaresizlik yeniden başlar. Başkalarına duyulan ihtiyaç yeniden başlar.

Yaşamdaki pek çok şey denetimimiz dışındadır.Göz rengimiz, boyumuz,derimizin rengi,vücut yapımız,anne ve babamız, yaşadığımız coğrafya. İnsanlar bunları kontrol edemezler. Başka bir deyişle bunların hepsi kaderdir.Düşüncelerimizi ise biz kontrol ederiz. Nasıl biri olacağımıza içsel sesimiz karar verir.Yanlış yapa yapa doğruyu buluruz. Tecrübelerle değişimlerden geçeriz. Önümüze konulan her engel bizi geliştirir olgunlaştırır. Hayata daha gerçekçi bakmamızı sağlar.

İnsanlar iyimserler ve kötümserler olarak ikiye ayrılırlar.İyimserler her kötü olaydan bile bir çıkış yolu bulur. Kötümserler ise en ufak kötü bir şey yaşadığında neredeyse bir felaket senaryosu üretirler. Her şeyin daha da kötü olacağına inanırlar. Aslında bu bardağın boş ya da dolu tarafından bakmak gibi bir şeydir. İyimser insanlar daha cesur olurlar bence. Kötümserlere göre sağlıkları daha iyidir ve çok fazla tedirginlik duymadıkları için daha fazla yaşarlar. Etraflarına pozitif enerji yayarlar.Şu kısacık hayatımızda çoğu şey de bizim elimizde değilken neden geri kalanını iyimser olarak geçirmeyelim ki?

Aylin ALAGÖZ/ 2012

Hiç yorum yok: