6 Aralık 2012

HİÇ




Bilinmezliğin özüyle yoğrulmuş bu dünyada kendini bulmak istercesine açmıştı gözlerini hayata. Güvenli ana rahminden dışarı çıktığında hava ile ilk teması, ciğerlerine dolan oksijen... Hatırlamanın imkansız olduğu bir dönemdi bebekliği... Belki de düşüncelerden uzak kaldığı iç güdüleriyle hareket ettiği tek yaşam dilimiydi. Derin bir sessizliğe ihtiyaç duyduğu anlarda yok olmayı hayal ederdi hep. Hücrelerini, hislerini duyarsızlaştırır sadece etrafa boş gözlerle bakardı. Kimsenin anlamayacağı, anlamlandıramayacağı halleri vardı.

Dünyanın saati ilerledikçe içsel saati biraz daha yavaşlıyor. Tecrübeleriyle olgunlaşıyor. Hatalarıyla sekteye uğruyor ve tekrar tekrar hata yapmaya göz yumduğunda her şey sil baştan yenileniyordu. İçindeki yorgunluğun nedeni de buydu. Tekrar tekrar yaptığı hatalar ve bunları bile bile seçmesi. İnsanları gözlemlediğinde karakter, huy ve düşüncelerinin çok zengin olduğunu fark ederdi. Hatta sonsuz çeşitte insan olduğunu...Onlarla konuşmak, paylaşmak hayat renklerini çoğaltırdı. Mutlu olmasına sebep olurdu. Öyle tuhaf biriydi ki sıcacık bir gülüş bile haftalarca onu ısıtabilirdi. Tek düşmanı önyargılı insanlardı. Hislerden uzak, daima negatif, kendi çemberinde yalpalayarak dönen insandan bozma kalıntılar... Evet aynen böyle düşünürdü: İnsandan bozma kalıntılar...Onları kendi çemberinin dışına atardı her zaman. Dünyaya başkaları yüzünden yorulmaya gelmemişti çünkü. Mutluluğu paylaşabilen içten insanlar yanında olmalıydı. Malesef herkes gibi insan seçiminde de çok hata yapmıştı. Gerçek yüzleri sonradan çıkan insanlar her an her yerde bulunabiliyordu. Bunu biraz geç akıl etmişti.

Şehirler ve insanların davranışları arasında kesinlikle özel bir bağlantı olduğunu düşünürdü hep. Ruh halleri şehrin havasına göre değişirdi çünkü...Şehrin kirli havası bazılarının kalbine kadar işlerdi. Böylelerinden uzak durmak gerekirdi. Tabi yüzlerindeki melek maskesini düşürmeliydi önce... Attığı her adımda saflığını sollayarak uyanıklığını harekete geçirirdi. Oyunu kurallarına göre oynardı bazen. Kimine göre iyi kimine göre kötü olurdu... Kendine göre ise bazen bir hiç bazen ise her şey. Bilmediği gerçekleri toplayarak oluştururdu benlik haritasını ve bir an gelirdi o harita küle dönerdi...

İnsan halleri ve bilinmezlik... Hücrelerimize dokunan belki en büyük gerçeklik. Kim bilir belki o kişi benim ya da sen.. Kimbilir belki de bir hiçim belki de sadece düşünce... Hiçlikten ibaret bu koca evrende...

Aylin ALAGÖZ/ 2012



Hiç yorum yok: