13 Aralık 2012

YANILSAMA




Rüyaya dalacağı sırada bir uçurumdan aşağı düşer gibi içinden kayıp gitti tüm sevinçleri... Gördüğü her şey sahte, kendisi gerçek. Ya da her şey gerçek kendisi sahteydi. Yaşamın malzemeleri gibi kalitesiz ve geçiciydi her şey. En çok da hayatına değip geçen insan ruhları. Rüzgar esintisi gibi, yanağını tatlı tatlı okşayan bazen buza çeviren ve aniden kesilen... 

Soğuk terler içinde uyandı. Saatin tik takları henüz beş dakika bile ilerlememişti. Uykusuz geçecek herhangi bir geceydi onun için. Her zaman yaptığı gibi kitaplığından kalın bir hikaye kitabı aldı eline. Ilık sütlü kahvesi ve abajurundan yansıyan sarı ışıkla hikayelerin içine daldı. Ayrı ayrı kahramanlar oldu gece boyu. Hava biraz daha soğudu, etraf sessizleşti. Gözlerinin önünde kelimelerden bir sinema sahnesi vardı. Kendine kapalı gişe oynayan. Yönetmeni, oyuncuları kendi ve hayallerinden ibaret... Her sahnesi yaşama bulanmışlık içeren bir film...

Saatler ilerlerken buz kesmiş, yalnız elleri sayfaları çevirmeye devam etti. Ardı sıra gelen hayali sahneler... Birden kapı zili çaldı. Sahne toz duman olup kayboldu. Gözleri kapıya doğru çevrildi. Önce kitabı kapattı, masaya bıraktı. Tedirgin adımlarla kapıya yöneldi ve ardında kim olduğunu görmek için gözetleme deliğinden baktı. Elleri daha da buz kesti, kalbi yerinden fırlamak istiyordu sanki. Baktığında kimseyi göremedi. Aklının ona bir oyun oynadığını düşünerek tekrar yerine döndü ve kitabını eline aldı. Sabaha karşı böyle sanrılar görmesi normaldi. Nedense aklını kitaba bir türlü veremedi, içine bir tedirginlik yerleşmişti. O kapıyı açıp bakmazsa içi rahat etmeyecekti. Tüm cesaretini toplayıp kapıyı açtı.

Gözleri, karanlıktaki kırmızı paketi algıladı hemen. Kimin, ne zaman ve niçin koyduğunu tahmin bile edemeyeceği o kırmızı paket. Saatlerce pakete baktıktan sonra açmaya karar verdi. Korkak el hareketleriyle , mutsuzluğun kokusunu alıp hayatı oyalar gibi yavaşça açtı paketi. İçinde seneler önce yazdığı Shakespeare şiirleri. Tozlanmış kaligrafi örnekleri... Gözlerinden yaşlar dökülmeye başladığında elinde eski dostu kesik uçlu kalemi vardı. Yazıyı bırakalı çok oluyordu. Bu eski dostlarına arkasını döneli ve bir daha hiç bakmayalı yıllar olmuştu. Belki de yanağını okşayan o tatlı insan ruhlarından biri aniden ortaya çıkıp ilham perisini ona tekrar göndermişti. Kim bilir !

Bazı ruhlar kaybolsa da aslında bizi hep takip eder. Bazı kalpler yanımızda atmasa bile temiz kanı damarlarımızda dolaşır. Dost sandığımız, aşk sandığımız insan ruhları... Hepsi birer mucize ya da hücrelerimizde koca bir yanılsama...

Ve eski dostunu eline aldı, yazdığı ilk şey silik bir "Aşk"tı...

Aylin ALAGÖZ/ 2012

Hiç yorum yok: