Hayattan çaldığı üç yağmur tanesini çizik çizik olmuş, yıpranmış, rengi griden siyaha dönmeye yüz tutmuş ufacık ellerinde sıkıca tutuyordu. Avucunu açsa uçup gidecekti tanecikler bilmediği o ıssız diyarlara. Dönüşü olmayan dağların ardına kaç tanesini göndermişti bu güne kadar. Nefesini bir düzene oturtmaya çalışırken zamanın tiktakları ileriye doğru işliyordu işte. Zamanı durdurup içinde kilometrelerce koşmak isterdi. Havadaki kuşun kanadına dokunmak, denizdeki balığın tenini hissetmek, rüzgarın yönsüz oluşuna şahit olmak, güneşin hep aynı sıcaklıkta hep aynı yerde ona gülümsemesini izlemek, uçurtmaların hep göklerde kaldığı bir dünyayla buluşmak, ağlayan insanların gözyaşlarını silip, gülümseyenlerinkini sonsuz kılmak...
Avuçlarında yağmur taneciklerini sıkıca tutarken yüreğinin ibresini başka yöne çevirdi. Hayallerinin ve sonu olmayan hikayelerinin naif dünyasına...Güçlü gibi görünen yanlarının, eksik ve hatalarla dolu oluşuna... Doğru sandıklarının aynı zamanda binlerce yanlış barındırmasına... Ön yargılarından oluşmuş kalıp yargılarına... İçindeki büyüyemeyen duygusal çocuğa...Kötülüklerin insanların devamlı çalışan bir organı olmasına... Hayretlerin planlanmış ucuz hikayeler oluşuna...
Anlama yetisinden uzaklaşmıştı bugünlerde. Gözlemliyordu elindeki üç yağmur tanesiyle etrafını..Kendini, insanları, yaşadığı hayatı...Bıraksa yok olacaktı sanki her şey. Yer yarılacak ve kaybolacaktı gerçek sandığı her şey. Tutunduğu dalların kurumasına izin verir mi insan? Yaşamaya (ç)alıştığı hayatını bırakabilir mi hemen? Bukalemun gibi her renge sahip hepsine ait olabilir mi isteyince?...
"J'ai tout oublie" şarkısı çalarken yüzündeki belirsiz gülümseme, yanaklarında oluşan o muhteşem enerji gibi olsaydı yaşamı. Söylenen her kötü sözü unutabilseydi ruhu... Planlı plansızlıkların içinde özel anları barındıran, dingin, özgün, her sabah uyanmak için can atan bir bedene kavuşsaydı... Şarkıların içimizi doldurduğu gibi olsaydı herkes. Sohbetler muazzam, arkadaşlıklar eşsiz olsaydı...
Bitmeyen bir rüya tasarlasaydı elindeki üç yağmur tanesiyle: Sen, ben, biz olsaydık bu tanecikler... Ve çok sevdiklerimiz bizi hiçbir zaman bırakmasaydı...
Aylin ALAGÖZ/ Kasım 2013
"J'ai tout oublie" şarkısı çalarken yüzündeki belirsiz gülümseme, yanaklarında oluşan o muhteşem enerji gibi olsaydı yaşamı. Söylenen her kötü sözü unutabilseydi ruhu... Planlı plansızlıkların içinde özel anları barındıran, dingin, özgün, her sabah uyanmak için can atan bir bedene kavuşsaydı... Şarkıların içimizi doldurduğu gibi olsaydı herkes. Sohbetler muazzam, arkadaşlıklar eşsiz olsaydı...
Bitmeyen bir rüya tasarlasaydı elindeki üç yağmur tanesiyle: Sen, ben, biz olsaydık bu tanecikler... Ve çok sevdiklerimiz bizi hiçbir zaman bırakmasaydı...
Aylin ALAGÖZ/ Kasım 2013
3 yorum:
Aylin son paragrafta bittim. Kalemine sağlık canım
kotulukllerin surekli calisan organ olmasi isabetli bir benzetme tebrikler kuzum :)
bu arada ben ebru :) otobuste okuyorum yazilarini tek tek atlamadan :)
Yorum Gönder