4 Eylül 2012

SU




Yastığa her sarılışında o kokuyu duymaktan bıkmıştı. Hiçbir zaman sahip olamayacağı hayali kokuyu... Sadece kokusu kalmıştı kalbinin derinlerinde. Hafif bir manolya kokusu...Vasat şiirler gibi okunmamaya mahkumdu içi, hissettikleri... Camı açtı ve uzağa baktı. Kilometrelerce uzağa... Sonsuzluğa uzanacak gibi tek noktaya sabitledi gözlerini. Göz bebeklerinden hırçın yağmur damlaları bir bir akıp gidiyordu şehrin görünmezliklerine. Onu yoran bu şehri düşündü. İnsanın başını döndüren, vaktini bozuk para gibi harcayan, ruhunu uçan balon gibi göklere çıkaran, muhteşem ama acımasız bu şehri düşündü. Şehirlerin de ruhunun olabileceğini düşündü. Keşke Eski Yunan'da yaşasaydım diye iç geçirdi. Her şeyin bir tanrısı, her felaketin, her güzelliğin bir sebebi olurdu o zaman... 

"Neden ağlıyorsun bugün? Sen de mi içini dökmek istiyorsun sokaklara ya da seni anlayan kalplere? Sen de mi terk edildin yalnızlıklara? Savaşlarda sen de mi cephanesiz kaldın? Gönül verdiklerin başkalarının mı oldu hep? Hep mi aldandın, hep mi inandın kahraman bildiğin hainlere?" Bu sorularla beynindeki ve kalbindeki satır aralarını doldurmaya çalışıyordu. Hiç boşluk kalmamacasına...Keskin bir bıçağın sivri ucuydu sanki. Battığı her yeri delip geçiyor, değdiği yerlere bile zarar veriyordu. En çok da sevdiklerine, ona yakın olanlara...

Yağmur sel olup akıyordu ıssız ve karanlık sokaktan. Aktıkça hem şehri hem içini temizliyordu. Gözlerini sıkıca yumdu, sık ve uzun kirpikleri birbirine kenetlendi. Hayatının baş rollerini verdiği o hayatları düşündü. Senaryosu kötü yazılmış hayat filmini. Yaşlı ellerine usulca baktı. Titreyen ellerine...Akıp giden gökyüzüne döndü yüzünü. Hızlı dönen dünyaya tüm keşkelerini haykırmak istedi. Kaybettiği aşkları...Keşkeleri ona geri verilseydi eğer heves uğruna seçtiği yanlış kişilerden uzak dururdu. Seçimlerini seçtiklerinden yana değil seçemediklerinden yana kullanırdı belki bu sefer. O kadar da sigara içmezdi belki... Nasihatlari sadece dinleyip içinden geldiği gibi hareket ederdi. Hayatına sahip çıkardı ve tüm keşkeleri derin bir mezara gömerdi. Gündüzlere aşık olurdu geceler yerine. Birine aşkla dokunurdu ve hiç bırakmazdı onu seveni. Çocuklarla çocuk olur neşe katardı hayata. Grilerle boyanmış duvarlarında renkli minik boya izleri olurdu. Anılar olurdu şu boş evinde. Yalnız olsa bile hatırlayacağı dopdolu geçmişi. Pişmanlıktan değil de kahkahalardan kırışmış yüzü olurdu şimdi. Keşke keşke geriye dönebilseydi, geriye akabilseydi her su... Gerektiğinde durdurulabilseydi akan su...

Akıp gitti hayatı işte avuçlarından bir su gibi, kirli bir su... Gözlerini açtı ve şehre yağan yağmur artık onun göz pınarlarındaydı. Durduramadı... Aktı, aktı, aktı...

Aylin ALAGÖZ/ 2012

Hiç yorum yok: