Üzerine üzerine yağar zaman tanecikleri ve sen aldırmadan devam edersin geleceğe... Bugünün ya da dünün geleceğidir elini uzattığın. Hep ramak kala dokunamadığın bir gelecek. Bir kelimenin son hecesindeki tükenmişlik hissi gibi, belli belirsiz ama senden bir parça... Hep seninle gelir; dünün,bugünün,yarının. Hep izi kalır aslında yaşananların. Unuttum dediklerin ya bir rüyada canlanır ya bir kokuda ya bir dokunuşta...
Beni takip eden kötü yönlerime set çektim. Artık onlara aldırmamaya çalışıyorum. Saklıyorum, saklanıyorum... Beynimin bilinmeyen yörüngelerine doğru süpürüyorum bugünlerde. Olumsuzluk veren hiçbir şeyi istemiyorum. Kendimi bile... Susuyorum bugünlerde, duyumsuyorum her şeyi olabildiğince. Farkına varmak için kapatıyorum gözlerimi, öylesine dinlemiyorum kuş seslerini. Hayatı özümsüyorum, hücrelerime dolduruyorum.
Görmek istemiyorum beni mutsuz edenleri. Başımı çevirince yok olacaklar sanki! Sonsuz boşlukta saklanır gibi kapatıyorum gözlerimi, hislerimi. Bir sessiz çığlık yükseliyor bedenimden. Siyaha bürünüyor hislerim. Ürperiyorum, üşüyorum. Gölgelerin peşinden korkak adımlarla ilerliyorum. Her tarafta zarar vermek isteyen o korkunç ucubeleri görüyorum. Daha da yaklaşıyorlar sanki... Bir "son" olduğunu bile bile yaşama başlamak gibi...
Bir "son" olduğunu bile bile umut etmek gibi. Yaşanmışlıklardan alınmış dersleri yok saymak, körü körüne aslında olmayan "yaşam" a inanmak gibi. En zoru da insanların bu dünyada "insan" kalabildiğine defalarca inanıp defalarca yanılmak olsa gerek. Güneşin her gün doğacağına inanan bir çocuk masumiyeti gibiyiz biz insanlar. Nerede bir mutluluk görsek renkli bir uçurtmanın peşinden koşan çocuklar gibi gideriz arkasından. Dokunamayacağımızı, yetişemeyeceğimizi bile bile.
Bizi yaşatan ya da yok eden "umut"larımızın şerefine olsun bu yazı. Çünkü; her insanın bir gelecek umudu vardır.
Aylin ALAGÖZ/ 2013